Nerede o eski bayramlar? - Su Tercih Robotu

Su Tercih Robotu

Nerede Nerede o eski bayramlar?

Şaban Özdemir öğretmenimin Aydın'da okulların 29 Ekimde Bando çalınmasının kısıtlanması üzerine yazdığı yazısı

Nerede o eski bayramlar mı?

Nerede o eski ulus bilinci mi?

Vatan sevgisi mi?

Yoksa o eski ruh mu?

Cumhuriyet, emperyalizme diz çöktürmenin adıdır. Vatan topraklarında gözü olanların, ağzının suyu akanların iki gözünü oymanın; ağzının üstüne okkalı bir yumruk indirmenin destanıdır. Özgür birey olmanın, uygarlığa çağdaşlığa koşmanın temeli; kula kulluk etmenin, yerli işbirlikçilerin, emperyalizme uşaklık edenlerin sonu; eşit yurttaş olmanın ilk adımıdır.

Bu nedenle 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı en büyük milli bayramımızdır.

29 Ekim, Yoksul, geri bırakılmış, karanlığa terkedilmiş, paylaşılmış, talan edilmiş ülkenin küllerinden yeniden doğuşunun tarihidir.

29 Ekim vatan evlatlarına gurur ve onur verirken! Emperyalistlere,  işbirlikçilere ve uşaklarına korku ve utancın yanında yedi düvellerinin belleklerinden çıkmayacak derslerin adı olmuştur 29 Ekim.

29 Ekim mazlum milletlere umudun kurtuluşun pusulasıdır. Her yıl 29 Ekimleri bu bilinçle bu ruhla ve içimizden gelen sönmeyen devrim ateşinin coşkusuyla kutlarız. Bıkmadan usanmadan o heyecanı iliklerimizin içinde hissederek o ruhu yaşayarak.  Malzeme ve olanaklar eşit olmasa da, yüreklerimiz aynı heyecanı hisseder  aynı duyguları yaşar. Yurdun dört bir yanından gelen trampet tımbırtıları, borazan sesleri düşmanı rahatsız eder dosta güvenin faziletin haberi verir, bağımsızlık türküsünü söyler.

29 Ekim’de trampetler özgürlük için çalar. Borazanlar uygarlık için çağdaşlık için öter. Davullara kadın erkek eşitliği için, laiklik için, Mustafa Kemal’in Cumhuriyetinde kul köle kalmadığının özgür birey olmanın haberini duyurmak için vurur bu ülkenin çocukları gençleri. Yokları var  eden ecdadın çocuklarıyız  fakir olmak çaresiz olmak bizim  içimizde ki ruhu öldüremez.

Anadolu’nun köyünde kutladım ben milli bayramları, 29 Ekimleri. Yoktu trampetimiz, ama yaptık. Hepiniz bilirsiniz VİTA yağlarını, onların tenekelerinden trampetler yaptık. Söğüt ağaçlarından ve kamışlardan kendimize borazan yaptık. Bunları yapamayanlarımızda ağızlarıyla;  Tımbırı tım  Tımbırı tım Tımbırı tım  Dıtdıdı dıt  Dıtdıdı dıt  Dıtdıdı dıt  Dumburu dum  Dumburu dum  Dumburu dum Sesleriyle oluştururdu bando mızıka takımımızı. Anadolu’nun dört bir yanından bu kutlu günü en büyük coşku ve heyecanla kutlardık. Çünkü biz canı ciğeri biricik kuzusunun üzerine örtmesi gereken örtüyü cephanenin üzerine örten, avucunun içine kına yakıp vatana kurban olsun diye cepheye gönderen  ananın çocuklarıydık. Köyün delisinin yırtık çorabını verdiği dayanışmanın, “Ecdat Aşı” yağlı buğday çorbası, üzüm hoşafı, ekmek ve su ile emperyalizme kafa tutan halkın çocuklarıydık,” Ben size taarruz emretmiyorum ölmeyi emrediyorum.” Diyen kararlı bir duruşun emanetlerini aynı kararlılıkla gelecek nesillere aktarmakla yükümlülerdik. Nasıl ki yokluklar içinde  var edilen bir vatan varsa bu neslin çocukları olarak yokluklar içinde var ederek kutladık 29 Ekimleri. Anadolu’nun acımasız yokluğu yoksulluğu bizleri birçok şeyden mahrum bırakmıştı. Ama ulus bilincimizi vatan sevgimizi bir birimize olan bağlılığımızı Cumhuriyete olan inancımızı zayıflatamadı. 29 Ekimleri bizlere unutturmadı. Çünkü cumhuriyet ecdat canıyla kuruldu. Sınırlar ecdat kanıyla çizildi. Bu yüzden en büyük bayramdı Cumhuriyet Bayramı. Bu yüzden en kutlu, en mutlu gündü 29 Ekim. Sükseye, cafcafa, afili giysiye ihtiyaç duymadık hiçbir zaman. Ruhumuz vardı, oda hem bize hem millete yetiyordu. Ayaklarımızda soğukkuyu olarak bilinen cizlavit marka lastik ayakkabılar. Gömleğimizden,  pantolonumuzdan tutun çoraplarımıza kadar yamalı kostümlerimiz vardı; ama bizim için en mutlu gündü. Çünkü en büyük milli bayramımız Cumhuriyet Bayramıydı. Mutluyduk, gururluyduk, onurluyduk çünkü 29 Ekimdi. 

Elimizde şanlı bayrağımız, Büyük kurtarıcımız Atatürk’ün resmi, Ağzımızda; Ankara’nın Taşına bak. Eskişehir Eskisehir yalçın kaya sarp yeri marşları dolaşmıştık köyümüzü. Analarımız, babalarımız, dedelerimiz, ebelerimiz(babaanne anneanne) görmüşlerdi bizi. Ancak tıpkı yokluklar içinde Cumhuriyeti kuranlar gibi yokluklar içinde Cumhuriyet Bayramını güzelleştiren yerleri doldurulamayacak  öğretmenlerimizin piyeslerini görmemişlerdi. Tezek külünden, çalı çırpı yanığından yapılan bıyıklarımızı, mısır püskülünden, keçi,  koyun kıllardan yapılan postişlerimizi! görmemişler. Komik komik kahraman kahraman konuşmalarımızı duymamışlardı. Sabahlar olmazdı eli öpülesi öğretmenlerimizin  yoktan var ettiklerini göstermek için. Cumhuriyetin ışığı  aydınlatırdı 29 Ekimde köyümüzü tıpkı güneş gibi. İlk ışıklarla uyanır düşerdik okul yoluna; Ellerimizde çuvallarımız Kavrulmuş  un Bir bakraç yoğurt İğne iplik Tahta kaşıklar Analarımızın bitkilerden yaptığı boyalar ile boyanmış rengarenk yumurtalar Ve  Kocaman bir tepsi. Heyecanla beklerdik analarımızın, babalarımızın, dedelerimizin, ebelerimizin gelmesini bayramın başlamasını. Sığır çobanlarımız, davar çobanlarımız okulumuzun etrafında otlatırdı hayvanlarını uzaklaşamazdı bu mutlu kutlu günden. Mahrum kalmak istemezlerdi 29 Ekim heyecanından. Öğretmenimizin coşku dolu konuşmasıyla başlardı en büyük bayramımız. Ağzımızda tahta kaşıklar içinde yumurtayı düşürmeden götürmek elimizi bağlasanız da dişimizi tırnağımıza takar yaparız işimizi, koruruz vatanımızı milletimizi namusumuzu mesajıydı emperyalizme karşı. Plaketleri madalyaları bilmezdik. Başaranı  zafer kazanan lider gibi alkışlarla ödüllendirilirdik. Çuvalların içine girenlerin verdiği mesaj yerli işbirlikçilere ayak bağı olmayın düşmanlarla birlikte çuvala koyarız ait olduğunuz yere gömeriz mesajıydı. Tepsi içine doldurulmuş un ve yoğurdun içine atılmış parayı bulanın unlu yoğurtlu yüzünün arasındaki ışıldayan boncuk gibi gözler sömürgecilere alaycı gülüşün fotoğrafıydı. Elimizdeki iğneye ipi geçirmek İtalyan, Yunan, İngiliz, Fransız demeyiz hepinizi sıraya dizer denize dökeriz ifadesinin beden dili ile izahıydı. Neşe içindeydik babalı oğullu, analı kızlı, dedeli torunlu; çünkü emperyalistleri yerle yeksan ettiğimiz anları yaşıyorduk yeniden 29 Ekimde. Yani Mustafa Kemal ve arkadaşlarının öncülüğünde vatan evlatlarının  yokluklar içinde var ettiği Cumhuriyetin doğum gününü kutluyor o ruhu yaşıyorduk 29 Ekimde.

Tüm bunları yaşamış her 29 Ekimde aynı heyecanı taşıyan  biri olarak bu  29 Ekimde mutsuzum. 

Neden mi?  

Trampetler, borozanlar gürültü yapıyormuş!!!!! halk rahatsız oluyormuş!!!!! Bu yüzden il genelinde sadece bir okulun bando takımı gelecekmiş belki bir daha gelebilirmiş. Ya da belediyeden, askeriyeden de gelebilirmiş. Anlayacağınız düşmanı sevindirecek şekilde sessiz sedasız Cumhuriyet Bayramı kutlanacakmış.

Bunun adına kutlama denmez, bunun adı emperyalizme hizmet etmedir. Ayıpların en büyüğüdür. En büyük milli bayramda atalarımıza yapılan en büyük saygısızlıktır. Ülke sevdasının yok edilişi, milli duyguların tasfiyesidir. 1988-1993 yıllarında Diyarbakır ili Lice ilçesi Çavundur (Licok) Köyünde çalıştım. Çavundur Köyü’nden ilerisi düşünülmeden yapılan ve gelinen noktayı anlatarak devam edeceğim. Ben Halo Nuri (Nuri Dayı) olarak tanıdım. Yıl 1974 yoksul, gariban, kimsesiz ama yiğit adam Halo Nuri. Gerek başlık parası bulamayışı, gerek gariban oluşu, gerekse elinden tutanı olmayan kimsesiz oluşu nedeniyle kızını veren olmamış, evlenememiş Halo Nuri. 1974 yılında Kıbrıs çıkarması olunca ordumuz zaferle dönsün vatan evlatları sağ salim evlerine kavuşsun Nuri’ye kızımı vereceğim diye karar veriyor köylünün birisi. Bu sevgi Nuri sevgisi mi? Vatan sevgisi mi? Kararı sizler verin.  Lice askerlik şubesinde kuyruklar oluşuyor gönüllü askere gitmek için. Peki ne oldu da bu günlere geldik? Vatan için, vatan evlatları için, kızını veren; askerlik şubesi önünde gönüllü kuyruğa girenler bugün bölücülükle aynı kefeye kondu. Hesapsız kasap işi bu işler. Eğer yine hesapsız iş yapar okulların depolarında dolu olan bando mızıka takımlarını çaldırmazsan. Yasak savar gibi sessiz sedasız bayram kutlaması yaparsan vatan evlatlarını milli ve manevi ruhtan yoksun bırakırsın. Karşına nasıl bir nesil çıkacağını bilemezsin. Hani derler ya “Rüzgar eken, fırtına biçer.”

Korkmayın çalsın trampetler, ötsün borozanlar. Onların çıkardığı ses gürültü değil onurdur, gururdur, şereftir, şandır.

Aydın sokaklarında gümgür gümbür çalan trampetlerin, borazanların sesi yanı başımızda duran Yunan’ın yüreğini küt küt attırırken Efeleri meydana zeybek oynamaya  çağırır.

Trabzon’da bangır bangır bağıran trampet ve borazan sesinden rahatsız olmaz Trabzonlu. Bu Horon tepmeye davettir kemençeyi kapan Uşaklar Horon tepmeye koşar.

Diyarbakır meydanların’da Muş meydanlarında 29 Ekim’de gümbür gümbür öten bando mızıka sesleri rahatsız etmez Diyarbakırlıyı, Muşluyu. Bu ses halaya çağrı, Delilo oynamaya Lorke oynamaya davettir.

Elazığ sokaklarında Artvin sokaklarında bangır bangır öten sesten rahatsız olmaz Elazığlı Artvinli. Bilir ki 29 Ekim Çayda Çıra oynamaya, Atabarı oynama davetidir bu ses.

Hiçbir zaman rahatsız değildir Afyonlu trampet seslerinden; çünkü bu ses Kocatepe’den gelen zafer haykırışlarıdır.

Bando Mızıka takımından rahatsız olmaz Angaralı. Bilirki bu ses Polatlı sırtalarında göğsünü düşmana siper edip bir eli havada emperyalizme geçit yok diye meydan okuyan Seymen'in sesidir. Tımbır tımbır çalan trampetler en büyük bayramın okuntusu(daveti)dur. Sizin rahatsız olduğunuz davula dayar kulağına borazanı üfüttürür. Çünkü bu ses 29 Ekim'de Angara Bebelerini meydanlara Misket, Hüdayda ve Angaranın Bağlarını oynamaya çağıran sestir.

Çukurova’da gümbürdeyen davul, trampet ve borozan seslerinden rahatsız olmaz Çukurova’lı. Bu sesin Toroslardaki yankıları düşmanı silahına bile davranmaya cesaret etmeden  kaçıran,  Mersinliyi Silifke’nin Yoğurdu oynamaya çağıran sestir. Çalarsa davullar tarmpetler öterse borozanlar sadece İzmir’in dağlarında değil ülkenin dağlarında çiçekler açar. Emperyalistler yel gibi kaçar.

Asıl rahatsızlık duyman gereken şey; sessiz sedasız, sinsice yapılan işler olmalıdır. Gümbür gümbür öttürürseniz  bando mızıka takımını Fransız’a diz çöktüren Nurhak Dağlarındaki Karayılan’ları, Şahin Bey’leri, Sütçü İmamları yetiştirisin. Bangır bangır bağırttırırsan bando mızıka takımını Yunan’a korkulu rüya olan Madran Dağlarındaki Yörük Ali Efeler’i, İzmir’de Hasan Tahsin’leri, kadın başına dediğin ancak haine göz açtırmayan Çete Ayşeleri, Kara Fatmaları yetiştirirsin. Ayağa kaldırırsa halkı  tarampet, borozan,davul sesleri; okyanus ötesine sığınanları değil şanlı tarihiyle övünenleri yetiştirişin.  Anadolu’nun dört bir yanını bando mızıka takımı inletirse asrın lideri Mustafa Kemalleri, İsmet İnönüleri, Fevzi Çakmakları yetiştirir yedi düveli önünde diz çöktürürsün. Eğitim yuvalarında 29 Ekimleri  Kurtuluş Savaşı dayanışması, Çanakkale Savaşı, Sakarya Ruhu ile kutlarsan Fakir Baykurtları Hasan Ali Yücelleri Nazım Hikmetleri yetiştirirsin.

Açarsan kollarını koskocaman ülkenin insanlarına, evlenme çağı geçmiş, parasız kimsesiz gariban Halo Nuri’ye kızını verenleri, gönüllü askerlik kuyruğuna girenleri  bulursun yanında yakınında. Yooooo  Susturursan bando mızıka ekibini, yürütürsen gençliği sessiz sedasız ve ruhsuz. Kendi uçakların ile bomba yağdıranları yetiştirip, gözünü kırpmadan kutsal topraklarını, milli meclisini, kendi halkını bombalatırsın. Unutturmaya çalışırsan  atalarının ödediği bedelleri tanklarını kendi halkının üzerine süren hizmet gönüllülerini görürsün karşında. Düşman edersen ecdadına gençliği, namlusunu kendi ulusuna çeviren kindar nesil görürsün karşında. Susturursan bando mızıka ekibini elinde kazma kürek son nefesine kadar direnenlerin yerinde, koynunda yeşil pasaportu valizi dünden hazır zor gününde seni terk etmek için  fırsat kollayanlar kuşatır etrafını.  O oturduğun koltuk uğruna susturursan bando mızıka takımını; önce ihanet edercesine sahip olduğun altındaki koltuğu kaybedersin. Ardından aldığın nefes tertemiz hava zehir olur sana. Sonra yediğin ekmek içtiğin su çakılır boğazına zehir zıkkım olur sana. Daha sonra Iraklılardan, Afkanlılardan Suriyelilerden nice olur halin. En sonunda cihanı alem dar gelir sana. Perme perişan olur, değil oturacak yer;  yatacak yerin olmaz her iki cihanda. Söylenenler kulağına küpe olsun. Bu bedelleri ödeyenler daha ölmedi.

Mustafa Kemal’in ışıklı yollarında yürüyenler Cumhuriyete inananlar bitmedi. Mustafa Kemaller tükenmedi.  

Aklını başına al.

Vursun davullar tımbırdasın trampetler ötsün borozanlar.

Beyhude uğraşıyorsun akıntıya kürek çekme. Çünkü “ Türkiye Cumhuriyet ilelebet payidar kalacak” Sen ve senin gibilerin hevesleri de kursağına kalacak.

Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.

 


25 Ekim 2017 Çarşamba


Tüm Haberler